25 Temmuz 2015 Cumartesi

YENİ ANAYASA

     Yaşadığımız son on yıllık dönemde; “Türk Kamu Hukuku”na yön verilmekte, yeni bir şekil almaktadır. Türk yasama; yürütme ve yargı erkleri bu şekillenmede şüphesiz önemli rol üstlenmişlerdir.
      Bunlarla birlikte Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) ve Avrupa Birliğine (AB) katılım sürecinin zorunlu gerekleri de ciddi bir etki oluşturmuştur. Özellikle, bu şekillenmede Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarının infazı ve içselleştirilmesi de başlıca belirleyici unsur olmuş ve ivme kazandırmıştır.
      Hemen belirtelim ki, Avrupa kimliği arayışına katkı çabası içindeki “Yasama Kudreti” ve “Ulusal Yargıç İnisiyatifleri” karşısında “Kamu Kudreti” düşüncesinin 19.yüzyılın başlarındaki anlam ve kapsamı ile ele alınıp değerlendirilmesinin (artık) mümkün (değildir) olmadığının idrak edilmiş olması da ayrı bir katkıdır.
    Geçmişte yaşanan olumsuz demokrasi ve adalet anlayışları nedeniyle çözüm olarak yeni anayasalarda anayasal adalet anlayışının yerleştiği ve bu anlayışa insan haklarını korumak için önem verildiği görülmektedir. “Dolayısıyla bu anayasa önerisi bir yönden dünyanın anayasacılık tecrübelerinin ürünü, hukukun evrensel ilkeleri, insan hakları ve onuru çerçevesinde millete ait olmalı ve özümsenmiş, ortak bir anayasa etrafında rızaen öz iradeleriyle birleşilmelidir.
      Anayasa hazırlanırken toplumun tarihi, sosyo-ekonomik, sosyo-kültürel, ve sosyo-psikolojik realitesi ile çağdaş hukukun evrensel ilkeleri arasındaki hassas dengeye de riayet edilmesi gerekmektedir.
Ancak, hali hazırda Türk kamusal ve özel yaşamımızın temel düzenleyici normu olan Anayasamız ile bir zıtlaşma halinin var olduğu da göz ardı edilmemelidir.
      Nitekim 1982 Anayasası'nın 1980’li yılların olağanüstü koşullarında yazdırılmış olduğu gerçeği ve “müdahaleci devlet” anlayışının hakim kılınması istencinin pratiğe yansıtılması uğraşısı da, bugünkü Avrupa ve dünya uygulamaları etkileşimi karşısında çatışma derecesinde farklılık sinyalleri vermektedir.
Gerek Türk yargı erkinin aktörleri olan hakim ve savcılarımız, gerekse yargıyı düzenleyen kurum ve kurallar hiç de başarılı olmayan bir tablo çizmektedir. Hakim ve savcıların bu direnç ve inat çizgisindeki pratiklerinin hatırı sayılır payının yanı sıra asıl yürürlükteki Anayasa’daki kuralların etkisi de kendini hissettirmektedir. İçinde üniversitelerin ve sivil toplum kuruluşlarının yer aldığı birçok kurum ve kuruluşlar tarafından hazırlanan anayasa tasarıları konunun bu kurumlar tarafından önemsenmesini ortaya koymasının yanında anayasa değişikliğine ilişkin olmak üzere toplumda oluşan ihtiyaç ve isteğin bir yansıması niteliğindedir.
      Türkiye’de anayasa değişikliği konusunda bir uzlaşı bulunmaktadır. Ancak, Türkiye’de anayasa değişikliği konusunda yaşanan temel sorun mevcut vesayetçi anlayışın devam mı ettirilmesi yoksa çoğulcu bir anayasa değişikliği mi gerçekleştirmek noktasına odaklanmaktadır.
          Anayasa değişikliğinde, özellikle her dönem yaşanan toplumsal olaylara ilişkin yargısal süreçlerin ön plana çıkması nedeniyle, anayasada yer alan veya yer alacak birçok konunun yanında yargıya ilişkin hükümlerin üzerinde hassasiyetle durulması, gözden geçirilmesi ve değişikliğe gidilmesi gerekmektedir.
      Yürürlükteki Anayasa’nın değiştirilmesi ve yeniden yazılması ve yargının uluslararası insan haklarını özümseme ve aksi yöndeki direncinin kırılması, beklenilen, özlenilen bir yargısal sürece kavuşulması toplumun genel beklentisidir. Şüphesiz tüm toplumun beklentilerini karşılayacak  olan Yeni anayasanın kuralları yargıyı da  cesaretlendirecektir.
        Yapılacak bir anayasa değişikliğinin sivil bir Anayasa olmasının da ötesinde toplumsal ve hukuksal beklentileri ve ihtiyaçları karşılaması son derece önemlidir. Bu ise Avrupa Birliği'ne uyumun sağlanmasının ötesinde evrensel hukuk kurallarına dayalı ve hukuka saygıyı oluşturacak hükümlere yer verilmesi ile mümkün olabilecektir.
     Oldukça fazla konuşulan ve değişiklik ihtiyacı olan yargıya yönelik olmak üzere yapılacak yeni düzenlemelerin en çok tartışılan konular arasında yer alacağına kuşku bulunmamaktadır. Yapılması düşünülen değişiklikler veya bu konudaki öneriler ne kadar uzun süre kamuoyunda tartışmaya açılır ise o derece ihtiyaçlara cevap verecek ideale yakın bit metne ulaşılacağı açıktır. Yeni anayasa sürecinin kamuoyunda tartışılması ve toplumun tüm yapacağı katkılar hem içerik bütünlüğü hem de kanun yapma tekniği yönünden daha derli toplu bir metin çıkmasına yol açacaktır. Nitekim bu niteliklere sahip anayasanın hayata geçirilme beklentisi konusunda yasama ve yürütme erkleri ciddi uğraşı emeği göstermekte iken, yargı erki ise arzu edilenin gerisindedir.
      Hakim ve savcıların bu direnç ve inat çizgisindeki pratiklerinin hatırı sayılır payının asıl yürürlükteki Anayasa’daki kuralların etkisi de kendini hissettirmektedir. Yürürlükteki Anayasa’nın değiştirilmesi ve yeniden yazılması da işte bu aşamada bizim beklentimizdir. Beklentimizi gerçekleştirecek olan yazılacak yeni anayasanın kuralları da bizi cesaretlendirecektir.